Ben(im) Öğretmenim!

Biz öğretmenler, hayatın olağan akışı içinde her yerde(yiz) / olmalıyız. Görev alanımız bulunduğumuz okul / kurum ile sınırlı değil. Bulunduğumuz il, ilçe, köy hiç değil. Bizler çalıştığımız yerin binlerce kilometre ötesini de etkileme sorumluluğu taşırız bu yüzden. Yerliyayla köyündeki Ayşe de ilgi alanımızdadır, Yolgösteren köyündeki birleştirilmiş sınıflı bir köy okulu da. Aslında bizim asıl yerimiz gönüllerdir biliyor musunuz. Masum, temiz, ışıl ışıl çocukların, gençlerin pırıl pırıl gönüllerine misafir olup; “Kasaba, köyde, şehirde / uğraşırız, didiniriz / sokakta, evde, okulda / uğraşırız, didiniriz.”.

İşimiz sadece sınıfta değildir bizim. Görevimiz yirmi dört saat sürer. Yolda, araçta, evde okulu, çocukları; ağlayan bebeleri, suratı asılan gençleri, kahkaha atan öğrencileri düşünürüz hep. Okuyamayanlar gelir aklımıza, kendini ifade edemeyenlerin kahrı düşer yüreğimize. Çekinenler rüyamıza girer bazen. Ziyaretimize gelenler hoş eder kocaman yüreklerimizi. O yüzden; “Masada, tahta sırada / dersde, derslikte, arada / denizde, gökte, karada /uğraşırız, didiniriz.”.

Salkım söğüt altında yudumlanan demli çayın damaklarda bıraktığı gibidir bizim sevincimiz. Gönlümüz Mevlana’nınkinden daha geniştir. Bizim için sen yoktur, o da. Zengini de birdir bizim için, fakiri, garibanı da. Gizli, saklı bakanı da anlarız, sahte gülücük atanı da. Gülemeyene tebessüm, ağlayana mendil, kaygı taşıyana psikolog, pasaklısına su / sabun oluruz. Aç gelene simit, kalemsiz gelene rengarenk çiçek, pısırığına oyuncak oluruz. Sırf bunun içindir ki; “Defterde, kitap, kalemde / sevinçte, neşe, elemde / çok büyükçe bir alemde / uğraşırız, didiniriz.”.

Hayaller kurarız şartsız, koşulsuz. Bazen Nasrettin Hoca misali fıkra oluruz, bazen Keloğlan gibi şaklaban. Irmaklarda yıkanırız bazen; dağda, tepede dolaşır, ne yapar ne eder nazlı nazlı bakan gözlere ulaşırız bazen. Söz oluruz sesimiz çınlar ovalarda sık sık. Derslik her yerdir bizim için, bazen bir eve çat kapı yaparız, acı bir kahve içme adına, orada varırız işimizin sefasına, tadına. Bazen, “Şiirde, sözde, yazıda / çekerek türlü nazı da / düş ülkesinde bazı da / uğraşırız, didiniriz.”.

Kavgamız vardır bizim, adı kitap, kalem olan. Kavgamız vardır oyuncağı şiir, resim, öykü olan. Kavgamız vardır bizim, adına sevgi deriz. Hoşgörü mayamızdır bizim, hoşgörü kültürümüz. Ekmeğimizi paylaşırız kedilerle, kuşlarla. Kıyamayız diktiğimiz fidanların meyvesini kopartmaya. Gün doğar gün batar, biz doğarız bir kere şavkımız evrene yansır. Dört mevsim bir hatıradır bizim için, yüce yaradanın nimetidir çocuklarımız, ekmek gibidir, aş gibi… Uzaklardan gelen bir eski talebemizin mahcubiyeti oturmuş olmalı ki kara bağrımıza, “Kışında, karda, çamurda / ekmekte, aşta, hamurda / soğukta, sıcak, yağmurda / uğraşırız, didiniriz.”.

Anadolum, ah Anadolu! Yiğidi vatansever, ana, uşak; yiğidi gönül eri, yiğidi mert, namuslu.

Anadolum, ah Anadolu! Dört bir yanı tarih fışkıran, dört bir yanı güzelliklerle dolu anavatanım. Baharı bir başka aşk, kışı bir başka sevda. Gecesi dolunaya koşan, gündüzü eli kınalı gelinleri kıskandıran memleketim. Köyü, kenti, tabiatıyla dünyaya kafa tutan yurdum. Sen ne güzel bir yersin, sen ne güzel bir yer…

Senin ne güzel evletların var, senin güzel bebelerin…

İşte bundadır biz; “Ödevde, resim, şemanda / Erdem' le, Mesut, Sema' nda / mandolin, saz ve kemanda / uğraşırız, didiniriz.”.

İşimiz çocuktur bizim. İşimiz çocuğun hevesidir. İşimiz bahanesiz sabah kahvaltısında ak peynirle kara zeytini, teker büyüklüğündeki bazlamayla içi saprası köy yumurtasını buluşturmaktır. Ana sütü gibi helaldir bizim kazancımız çünkü, alınteriyle ıslanan bedenimizin ruhumuzla buluşması gibi akpak. Bağlamanın tınısında anlam kazanan nağmelerin ruhlarda bıraktığı derin izdir, ömür boyu unutulmayan.

Sonra bu dünya, bu yalan dünya çocuklarımızın emanetidir bize. Kalem-i kadim kutsallığında bir büyük emanet. Bunun bilinci içinde, “Avrupa' sası, Asya' sıyla / ruhu, ruhsal dosyasıyla / dengesisi, hassasıyla / uğraşırız, didiniriz.”.

Kimine göre az olsa da kazancı, küçümsense de değeri bazen, acımasızca saldırılsa da tekme, tokat, hedef olsa da kurşunlara zaman zaman, yetkisiz sorumlulukların kurbanı yapılsa da sık sık, işimiz namusumuzdur bizim. Çünkü referansımız büyük, çünkü mazimizde binlerce kahramanlık hikayesi vardır. Çünkü mayamız sağlam, hayallerimiz ufukumuzun ötesine geçebiliyor. Çünkü biz büyük milletin, en önemlisi Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bir büyük evlatlarıyız.

Bu yüzden biz var ya biz, örselenen ruhumuzdan beslenerek gürleriz en olmadık zamanda. Ve deriz ki; “Öğrencilerin gizinde / duygu, düşünce, sözünde / başöğretmenin izinde / uğraşırız, didiniriz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yusuf İPEKLİ Arşivi