İnşaatta Çalışanlar, Hemşireden Çok Kazanıyor

İnşaatta Çalışanlar, Hemşireden Çok Kazanıyor
Hekim göçünden sonra hemşire göçü de kapıda. Uzun çalışma saatleri ve nöbetler, düşük ücret, bilgisayar başında geçen saatleri üstüne mobbing, şiddet... Yabancı dil kursları hemşirelerle dolu. “İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde görevli iki aylık hamile hemşire, dört hasta yakını tarafından feci şekilde dövüldü.” Bu ve benzeri haberler artık Türkiye rutini. Fazla mesai, uzun nöbet, düşük ücret, liyakat sorunu, mobbing ve zorlu çalışma koşullarıyla boğuşan sağlıkçılar bir de şiddetle karşıl

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve ilgili derneklere başvurup yurt dışına gitme koşullarını soran sağlık çalışanı sayısı giderek artıyor. Hekimlerden sonra hemşireler arasında da bu yönde bir hareketlilik artmış durumda. Türk Hemşireler Derneği ve Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği hekimlerden sonra hemşire göçünün yaşanacağı uyarısı yapıyor. Peki hemşireler, onlar ne diyor? Kulak verelim.

EN AZ 30 YILLIK HEMŞİRELER: GENÇLER BİZE BAKINCA BURADA KALMAK İSTEMİYORLAR!
Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, pandeminin başından beri kovid servisine dönüştürülen kadın doğum servisinin hemşire odasında bir grup hemşire ile konuşuyoruz. Gençler daha serviste, konuştuğumuz hemşirelerin en yenisi 32 yıllık. “Yaz” diye başlıyor içlerinden biri, “Hemşireler bir kısır döngünün içerisinde.”

Neden diye soruyorum, bir çırpıda özetliyor: “İki yıldır pandemi servisiyiz, ama kadın doğum görünüyoruz. Gidip anlatsa sorunları, ‘Biliyoruz’ diyorlar, o kadar. Az sayıda hemşireye çok iş düşüyor, sürekli hastalanıyoruz. Yoğun çalışma, uzun nöbetler, stres… Ama duyan yok! Yani iki yıl oldu ama biz hâlâ aynı yerde sayıyoruz.”

İşteki stresle bitse iyi… Bir de geçim derdi var.

30 yıllık hemşire alıyor sözü, “Aslında bu gazetecilere çok sinirliyim ben” diyor. Nedenini sorunca, “Eee maaşlar 8 bin lira oldu diyorsunuz. Eşim aradı, ikna olmuyor. Hoparlöre aldım, arkadaşlar da anlattı, yok diyor. Gazeteler yazmış. Bordroyu görünce ikna olacak artık” diye yanıtlıyor.

En kıdemlileri alıyor sözü. “34 yıllığım ben” diye başladığı sözlerini hâlâ kirada oturduğunu söyleyerek sürdürüyor: “Anne babadan kalan bir şey de olmayınca. Anca çocukları okutabildik işte, okuldu, kurstu, odur işte…” Emekliliğini soruyoruz, “Anca mezarda” diyor. Yan ödemeler, ek ödemeler emekliliğe yansımadığı için emekli olsa da geçinemeyeceğini anlatıyor ve ekliyor: “3600’ü verseler hemen emekli olacağım. Yoruldum…”

Hemen yanındaki 32 yıldır hemşire. “Bunca yıldır çalışıyorum, dünya kadar borcun altına girerek bir ev alabildim. O da anneden kalan arsayı sattığım halde… Sırtımızdan ter akıyor, ama anadan-babadan kalan bir şey olmayınca ev bile alınmıyor işte. Bırak kefen parasını, hafta sonuna yetecek para ayıramıyoruz” diyor.

Mobbingi, uzun çalışması, liyakatsizliği… Onlara girmiyorlar bile.

34 yıllık olan, “Sor gençlere, burada kalmak istiyorlar mı” diyor, “Sadece bize baksalar burada kalmak istememeleri için yeterli. Yaş sorunu olmasa ben de giderdim…”

GENÇ HEMŞİRELER: GEÇİM DERDİ, MOBBİNG, ANGARYA, ADAM KAYIRMA… NEDEN KALAYIM?
- Ben 26 yaşındayım, meslekte yeniyim. Ama hiçbir şey düşünemiyorum. Böyle hayal etmemiştim. Ailemle yaşıyorum, öyle olmasa geçinemem zaten.

- 27 yaşındayım. Üç yıl oldu mesleğe başlayalı. Burada tek başıma yaşıyorum ama hâlâ babamdan harçlık alıyorum, göndermese geçinemem.

- 24 yaşındayım, 1 yıldır hemşireyim. Mesleğimi seviyorum, insanlara yardım etmeyi seviyorum. Ama işte… Uykusuz geceler, yorgunluk, işin stresi… Bunlar zaten yeterince zor. Bir de ekonomik zorlukları düşünmememiz lazım. Ailemle yaşıyorum, maaş yetiyor mu diye sor, hayır. Sosyal hayat diye bir şey yok, eve git uyu işe gel. Fazla nöbet alayım da ay sonunda biraz fazla para geçsin elime diye didiniyorum. Ek iş yapıyor hemşireler. Fazla nöbet tutanlar, dışarıda çalışanlar… Yoksa nasıl olacak ki!

- Kovid geçirmeyen yok aramızda, çifte dönüyoruz. Daha şimdi odadan çıkan arkadaşımız kovid, hasta hasta gelmiş rapor için koşturuyor, araya adam sokup rapor almaya çalışıyoruz. Kovid meslek hastalığı sayılmadığı için idari izinli sayılmıyoruz. Maaştan düşüyor yani… Sanki evinde hasta oldu!

- Çalışmaktan gocunmuyoruz ama rahat çalışmak istiyoruz. Motivasyonumuzu azaltan şeyler var, bir kere az hemşireye çok iş yükleniyor, çok hasta. Hemşire yok mu, var, atama yapılsın! Bir de torpilli olanlar var, onlar da zaten bizim gibi zor işlerde değil. İş yükü bir kısmın içerisinde kalıyor.

- Bir cenderede gibiyiz. Mesela hiçbirimizin erkek arkadaşı yok, nasıl olsun ki. Vakit yok, o olsa halimiz kalmıyor. Öğrenci gibi yaşıyoruz, ekonomik zorluklardan evlerini birleştirenler var. Ya kahve nedir, içtiğimiz kahveden kısıyoruz.

- Bir arkadaşımız 25 Aralık’ta evlendi, pazartesi işe başladı. Bir hafta. O da arkadaşları yerine nöbet aldı da bir hafta yapabildi. Elinin kınasıyla geldi işe başladı.

- Sağlık çalışanları gidiyor. Buradaki her genç hemşire de aynı şeyi düşünüyor. Bak hepsi… Çoğu da bunun için araştırma yapıyor, dil kursudur vs’dir. Ben de düşünüyorum kursa gitmeyi. Yani kim ister ki ülkesinden gitmeyi. Ama işte… Bu rakamlarla çalışılmaz ki mobbingi dert, adam kayırmalar, torpil… Neden kalayım diye düşünüyor insanlar işte. Ben de...

Sohbetimiz devam ederken odanın kapısında 70 yaşlarında bir amca uzatıyor başını, teşekkür ediyor minnetle. Taburcu oluyormuş. Hepsine ayrı ayrı bakıp gülümsüyor. Onun teşekkürü hepsini ayrı canlandırıyor, yüzleri maskeli ama gülümseyen gözleri her şeyi anlatıyor. İçlerinden biri ekliyor: “Ben de istiyorum Ahmet amcaya, Ayşe teyzeye hizmet vereyim. Ama bu koşullarda nasıl yapayım. Üstelik onlar ilk sorunda bana yöneliyor, şiddet olarak dönüyor bu. Ama Hans’a hizmet vermek daha rahat, üstüne kıymetin de biliniyor…”

MALTA’DA İNŞAATTA ÇALIŞAN KARDEŞİM BENDEN ÇOK KAZANIYOR
İbrahim başka bir hastanede hemşire. 2015’te mezun oldu. Önce bir süre özel hastanelerde çalıştı, sonra atandı. Eşini ve 2 yaşındaki çocuğunu arkasında bırakıp Katar’a gidecek. “Kiram yok, faturalarım yok, kalacağım yeri ve eşyalarımı onlar karşılıyor. 2 bin 500 dolar maaş. Bir tek telefon faturamı ve yeme-içmemi karşılayacağım. Bir süre sonra eşimi ve çocuğumu da yanıma alacağım” diyor.

Ben bir süre sessiz kalınca “Sen şimdi ülkeyi niye bırakıyorsun diyorsundur değil mi” diye sorup, başlıyor anlatmaya: 

YOĞUN VE UZUN ÇALIŞIYORUZ
“Bir kere çok yoğun çalışıyoruz, uzun nöbetler... 12 saat hiç dinlenmeden yoğun bakımda kalsanız, eve gittiğinizde arkanızda iş kalıyor. O iş bitmiyor.”

KARŞILIĞINI ALAMIYORUZ
“Karşılığı peki? Yok! Önceden çalışan bir memur, işe başladıktan belli bir süre sonra evini, arabasını alabiliyordu. Şu anda hiçbir memurda bunları alabilecek bir durum göremiyorum. Kendi evim, kendi arabam olmuyor veya bir tatile giderken bile acaba ne kadar harcayacağım diye düşünüyorum. Bu ne zamana kadar böyle devam edecek?”

GELECEK GÖREMİYORUZ
“Dört sene üniversite okudum ve pişmanım. Kardeşim Malta’da inşaatta işçi olarak çalışıyor; 1300 avro alıyor ve yaşamını çok rahat sürdürüyor. Babam 2 bin dolar maaş alıyor. O da inşaat işçisi. Bu çok ağır geliyor. Artık kendinizi bir tarafa bırakıyorsunuz ‘Acaba çocuğa nasıl bir gelecek sunacağım, okulu nasıl olacak, iyi bir eğitim alacak mı’ diye düşünüyorum. Çocuktur, istediği şeyler olacak, büyüyecek ve gezmek isteyecek, üniversite kazanacak ve üniversite hayatı yaşamak isteyecek... Ben bunları karşılayamadıktan, bir gelecek vadedemedikten sonra ne yapayım?”

evrensel

FACEBOOK SAYFAMIZI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TWİTTER'DAN TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
3 Yorum