MUŞ OVASI

2001 yılının haziran ayında eğitim fakültesini bitirmiştim.Artık 22 yaşında genç bir sınıf öğretmeniydim.Çok sevdiğim öğretmenlik mesleğine başlamak için önümde sadece bir engel kalmıştı KPS sınavı.O yıllarda bu sınavdan çok yüksek puan almak gerekmiyordu. 68-69 puan almak bile yeterli idi ama ben 79 almıştım ve atanmayı hak etmiştim.Başvurumu yapmıştım.Aynı yılın ağustos ayının son haftasında atamalar belli olacaktı.Bir hayalimin gerçek olacağından dolayı heyecanlıydım,içim içime sığmıyordu.İnternetin çok yaygın olmadığı bir zamandı,internet sadece resmi dairelerde ve internet kafeler de vardı.Perşembe bir gündü heyecanla evden çıktım biran önce bir internet kafeye giderek atandığım yeri öğrenmek istiyordum.Çok önemli değildi aslında mesleğimi vatan coğrafyasının her yerinde yapabileceğimi biliyordum.İlçe merkezindeki bir internet kafeye giderek hemen Milli Eğitim Bakanlığının sitesine girdim fakat sonuçlar açıklanmamıştı.Akşam üzeri saat 17:00 de açıklanacağı yazıyordu.Yapacak bir şey yok akşamı bekleyecektim.Eve geldiğimde rahmetli annem heyecanla bekliyordu,merak ediyordu görev yerimi.Anneme gayri ihtiyari olarak  Muş'a atandım anne dedim.Tabi annem üzüldü oğlum çok uzak ,terör var falan diyordu ama ben anneme şaka yapmış olmanın rahatlığıyla muzip muzip gülümsüyordum.Akşam üzeri modüle TC kimlik numaramı girdiğimde Muş'a atandınız yazısını görünce bunun hayırlı bir tevafuk olduğunu anlamıştım.

           Eylül ayının ilk haftasında elimde bir bavulla 36 saat yolculuktan sonra Anadolu coğrafyasının kadim toprakları Muş Ovasına ulaştığımda ülkenin en batısı Balıkesir'den doğusuna uzun bir yolculuktan sonra aklımda farklı düşünceler,içimde karmaşık duygular ortaya çıkmıştı.Aman Allahım! ülkenin batısı ile doğusu arasında ne kadar fark vardı;dağlar,bitki örtüsü,evler,yollar ,lisan her şey farklıydı ama insan,insan her yerde aynıydı.Muş ilinde bir misafirhanede 3 gün kaldıktan sonra kura çekip yeni görev yerime gidecektim.Kura günü İl Milli Eğitim Müdürlüğünün salonunda yaklaşık 200 genç öğretmen toplandık.Erkek öğretmenlerin çalışacakları görev yerleri ile bayan öğretmenlerinkini ayırmışlardı. Erkek öğretmenlerin genelde kırsalda bulunan köy,mezra okullarıydı,bayan öğretmenlerin ise daha çok ilçe merkezi ve merkeze yakın köylerdi.Nispeten pozitif bir ayrımcılık uygulanmıştı.Kısa bir bekleyişten sonra kura için sıra bana gelmişti ismim okunduğunda vazonun yanına kadar gelerek kurayı çektim.Malazgirt Kılıççı İlkokulunu çekmiştim.Muş Malazgirt arası yaklaşık 180 km idi düzenli otobüs bulmak sıkıntılı olmakla birlikte saat 14:00 dan sonra hiç araç bulunmuyordu.Bulduğum bir 14 kişilik transit araçla Malazgirt’e ulaştım.Göreve başlama işlemlerinden sonra köy minübüsüne bindim.Muş ovasını gerdanlık gibi süsleyen Murat nehirinin yan yana ,kıvrıla kıvrıla eşlik eden toprak bir köy yolunun sonunda çalışacağım köye ulaşmıştım.

         Köyde büyümüştüm,çocukluğum köyde geçmişti bir köy çocuğuydum ama bu köy çok garip gelmişti bana .Bir tepenin yamaçlarına evler sokulmuş,sanki görünmeyen diğer kısımları tepenin içinde gibi hepsi toprak damlıydı karşıdan bakıldığında hemen okul seçiliyordu çünkü köyde boyalı tek yapı okuldu.Mesleğimin en heyecanlı yıllarını geçireceğim bu köyde öğretmenlik serüvenim böylece başlamış oldu.Köyde iki derslik de iki öğretmen çalışacaktık.Ama okullar açılmasına rağmen eğitim öğretim başlamamıştı.Çünkü okulun tamir ve tadilat süreci uzamış okulların açılışına kadar yetişmemişti.Amirlerimin de bilgisi dahilinde okula ilçe merkezinden gidip geliyorduk ama ders yapamıyorduk zaten tadilat bitmediğinden öğrencilerde okula gelmiyordu.Böyle üç dört hafta geçmişti ve ben bu durumdan çok sıkılmaya başlamıştım.Bir gün yine okula geldiğimizde okul bahçesinde gezinirken 2-3 öğrenci görmüştüm onları yanıma çağırıp tanışmak istedim.Bir kaç soru sorduktan sonra çocukların çok fazla Türkçe konuşamadığını gördüm şaşırmıştım birazda ürpermiştim.Aman Allahım ! ya başarısız olursam ya öğretemezsem...Oysa iyi bir eğitim almıştım üniversite de .Bakanlığımızın geçmiş yıllarda müfredatlaştırdığı etkinlik temelli,öğrenci merkezli eğitimin nasıl yapılacağını ben 99 yılında Nusret KASAP hocadan,Hüsniye MAYADAĞLI,rahmetli Hikmet DEVELİ hocalardan almıştım.Pedegoji ve alan bilgisi açısından kendimi donanımlı hissediyordum.Kendime güveniyordum ama bu manzara karşısında ürpermiştim.Tadilat bitmese de eğitime başlamam lazımdı.Ertesi gün eski boyalı bir yazı tahtasını okul bahçesinin ihata duvarına dayadım.Çağırdım okul çağındaki çocukları okula 15-20 öğrenci gelmişti gelenlerin hepside erkek öğrenciydi. Bir kaç kız öğrenci ise bizi uzaktan meraklı gözler ile süzüyordu.Başlamıştık işte.Köy çocukları daha bir sıcaktır,öğrenciler daha bir samimi.Siz onlara yüreğinizi açarsınız onlar size körpecik yüreklerini kucaklarını açar ve öyle olmuştu.Hemen kaynaşmıştık.Günler bu şekilde geçerken artık okul tadilatı da tamamlanmıştı.Hem dersliğe hem de lojmana kavuşmuştuk artık köyde kalıyorduk.İki öğretmen çalışıyorduk birleştirilmiş sınıflıydık yaklaşık 95-100 öğrencimiz vardı.İnsan her yerde insandı.Artık köylü ile de birbirimizi tanımaya iletişim kurmaya başladık.Bize özellikle tandır ekmeği,süt,yoğurt gönderiyorlardı.Bizde onlara kapımızı,gönlümüzü açmıştık.Akşamları köyde kahvehane olmadığından lojmana gelirlerdi sohbet ederdik.Okulda ise baştan çok zorlandım ama yavaş yavaş alışmıştım.Öğrencilerimle birbirimizi sevmeye başlamıştık.Ben Kürtçe öğrenmeye onlarsa Türkçe öğrenmeye çoktan başlamışlardı.Aralarında çok zeki çocuklar olduğunu görüyordum ama şimdiye kadar köyün eğitim hayatı hep sekteye uğramış kimi zaman okula öğretmen gelmemiş kimi zaman terörden dolayı okul kapalı kalmış velhasılı köyde şimdiye kadar hiç üniversite okuyup da meslek sahibi olan çıkmamıştı.Saat 15:00 de ders bitip paydos oluyordu ama ben öğrencilerimle çoğu zaman saat 17:00 ye kadar ders yapıyordum.Baştan kayıtlı olmasına rağmen kız öğrenciler okula gelmiyordu.Bazen muhtar ile bazen kendim gelmeyen kız öğrencinin evine giderek okula gelmeye ikna etmeye çalıştım kısmen de başarılı olmuştum.Biliyordum kız çocuklarının liseyi bile okuması mucizeydi ama ben en azından kendileri okumasalar bile ileride evlenip yuva kurduklarında kendi çocuklarını okuturlar diye kız çocuklarının okula gelmesinde ısrarcıydım.

       Köy şartları hakikaten çok zordu.Şebeke suyu yoktu.Köyde birkaç yerde kuyu-sondaj suyu çıkardı bunların en büyüğü de okulun bahçesinde çıkan suydu.Özellikle genç kızlar kalın bir sopanın iki ucuna bağladıkları kovalarla günün büyük bir bölümünü eve su taşımak ile geçirirlerdi.Yollar tozlu dumanlı ,yağmur yağdığında çamurdu.Sık sık elektrik kesintisi olurdu. .Özellikle kışın geceler uzun, elektrik de kesikse sabahlar olmak bilmezdi.Elektrik geldiğinde çok sevinirdik.Köyün yaşlıları ile sohbet etmeyi de çok seviyordum.Özellikle namaz çıkışlarında cami önünde uzun uzun sohbet ederlerdi bende katılırdım .Öğretmene her zaman Anadolu kültüründe büyük bir saygı vardır bu görenek Sultan Alparslan'ın yadigarı bu kadim topraklarda hala devam ediyordu.İlk defa kış geçirecektim köyde anlatılanları duyduğumda kışın çok sert ve soğuk geçtiğini söylerdi köylüler.Köyde herkes kış için hazırlık yapıyordu özellikle tek yakacakları hayvan dışkısını kurutarak yaptıkları tezekdi.Kömür yakan belki de köyde bir biz vardık.Köy sakinlerinden Kahraman Dayı ‘’hoca bizim buralarda üç mevsim yaşanır kış ,karakış ve terör mevsimi ‘’dediğinde ürpermiştim.Çok çile çekmiş terörden köy halkı çoğu da gönüllü korucu olmuşlardı. Teröre mümkün olduğu kadar prim vermemeye çalışmışlar,çocuklarını dağa vermemek için büyükşehirlere göndermişler çoğunluğu devletin yanındaydı.

              Kış sert yüzünü göstermişti .Günlerce kar yağıyordu.Sıcaklıklar çoğu zaman sıfırın altındaydı.Lojmanda sularımız donmuştu.Sanki hayat bizim için felç olmuştu.Yollar kardan kapalıydı çoğu zaman .Ayda bir gidebildiğimiz ilçe merkezinden aldığımız kuru gıdaları ve köylünün gönderdiklerini tüketiyorduk.Benim için en zoru da sınıfı ısıtmaktı.Devletin gönderdiği kömürü odun olmadığı için yakamıyorduk. Tezekle ısınıyorduk ama 1.derslerde soğuktan öğrencilerin elleri ayakları kıpkırmızı oluyorlar bazen de ağlıyorlardı.Okulun kapısı buz tutuyordu. Çaydanlıkla su ısıtıp o şekilde açıyordum çoğu zaman.Eğer yollar açıksa ilçe merkezine köy minibüsüyle ulaştığımızda bizim için en büyük mutluluktu.Hafta sonunu ilçenin otelinde geçiriyorduk.Sıcak suya, sıcak yemeğe böyle ulaşabiliyorduk.Yine böyle bir hafta sonunda yoğun kar yağışı altında cumartesi sabah ilçe merkezine ulaştım.Otele yerleştim.Kar sürekli yağıyordu. Eğer tipiye çevirirse yollar kapanırdı.Hafta sonunu otelde geçirdikten sonra pazar günü akşam üzeri okula gitmek için otelden çıktım.Köy minibüslerinin kalktığı durağa geldiğimde köyden minibüs gelmediğini öğrendim.Zaten gelemeyeceklerini tahmin edebiliyordum çünkü kaç günden beri tipi şeklinde yoğun kar yağışı vardı.Ticari taksi durağına uğradım.Taksiciye ‘’Abi Kılıççı’ya bırakabilir misin?Yok hoce yol kapalı.'' dedi.Keşke hafta sonu gelmeseydim diye düşündüm.Ben köye gidemiyordum ve yarın okula gelecek olan öğrencilerim beni okulda bulamayacaklardı belki ertesi günde ..Malazgirt ilçe merkezinde belli bir ücret karşılığında yük taşıyan at arabaları vardı birde onlara sorup şansımı denemek istedim.At arabasının sahibi köye gidebileceğini 3-4 saatte ulaşabileceklerini ve o zaman için taksi ücretinden daha fazla ücret alacağını ifade etti.Çaresiz kabul ettim.Yoğun kar yağışı ve tipi altında at arabası ile yola çıktık.Çok yavaş ilerliyorduk at bata çıka gidiyor bir süre sonra gitmemek için direniyor atın bacakları gövdesine kadar kara saplanıyordu.13-14 kilometrelik yolu 4-5 saat de anca gidebildik.Köye geldiğimizde at arabasının tekeri fırlamıştı.Köyün girişinde indim artık geri kalan mesafeyi yürümem gerekiyordu.

Yaklaşık 200 metre kadar yürüdükten sonra köyde bir kalabalık gördüm.O bölgede fahri olarak imamlık yapmış Mele Metin adında birinin 2 yaşlarında çocuğu fare zehiri yemiş köylüler çocuğun etrafına toplanmış kimisi sarımsaklı yoğurt kimisi tuzlu ayran içerek çocuğun iyileşeceğini söylüyordu.Çocuğun yüzüne baktığımda renginin değiştiğini benizinin sararmış olduğunu gördüm ve hemen hastaneye yetiştirmeleri gerektiğini söyledim.Çevredekiler ben öğle deyince hemen at arabasına baktılar fakat at arabasının geri dönmesi zordu.Ben ısrar edince bir traktör buldular ve ilçe merkezindeki hastaneye çocuğu yetiştirdiler.Bir süre sonra çocuğun Malazgirt Devlet Hastanesinden Van Üniversite hastanesine sevk edildiği ve yaklaşık bir ay yoğun bakımdan sonra hayata döndüğünü duyunca mutlu oldum.Belki de hastaneye götürülmesi konusunda ısrar etmeseydim çocuk şimdi hayatta olmayacaktı.

      Zor bir coğrafyaydı.Yaşam çok zordu .Özellikle kışın beyaz örtünün aylarca kalkmadığı bir iklimde çetin şartlarda yetişen insanda belki bu yüzden uysal değildi.Öğrenciler okulda sık sık kavga ediyordu.Murat nehiri kıvrıla kıvrıla akarken baharda çok coşkuluydu.Kadim toprakların bu asil ,gün görmüş nehiri çok bereketliydi.Köylüler ve hatta çocuklar bile bu ırmaktan rahatlıkla balık tutabiliyorlardı.Sınıfta oluşturduğum panonun toplu iğneleri sürekli kayboluyordu panoya bir çok toplu iğne bırakıyordum. 3-4 gün sonra hiç kalmıyordu.Öğrencileri biraz sıkıştırdığımda toplu iğnelerin akıbetini öğrenmiş oldum.Murat nehiri o kadar bereketliydi ki bir ipin ucuna toplu iğneyi kıvırıp bağladıklarında,iğneye birde yem takarlarsa nehirden balık tutabiliyorlardı.Sınıfımızın panosunun toplu iğneleri bu amaçla kullanılıyordu bizzat deneyerek bu sistemin başarılı olduğunu görmüştüm.

          Soğuk ve karlı geçen kış mevsiminden sonra bahar mevsimi geliyor her yer yemyeşil binbir renkli çiçekler ile bezeniyordu.Muş Ovası yaylalarıyla da meşhurdu.Süphan dağının eteklerinde doğanın tüm çiçekleri sanki birbirlerine nazire yaparcasına güzellik de yarışıyorlardı.Bu kır çiçeklerini okula bin bir güçlükle ailesini ikna ederek kazandırdığım kız öğrencilerime benzetirdim Ve aklıma Hasan Ali Yücel’in ‘’ El koyduğumuz İlköğretim davasını gerçekleştirerek Türk Vatanı'nı dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendisine açıp solan çiçek bırakmayacağız."sözü gelirdi.Maalesef kız çocuklarını okula göndermiyorlardı.Bazı aileleri çok zorda olsa ikna etmiştik ama bu yeterli değildi.Bu kır çiçeklerinin içinde Şükran adında bir öğrencim vardı. Güneş sarısı saçları ,mavi mavi ve çekik gözleri ile hala aklımdan gitmemişti.Zeki bir öğrenciydi, biliyordum ailesi onu okutmayacaktı.Belki ilkokulu bitirecekti ama devamı gelmeyecekti.O coğrafyanın geleneklerine inat belki kendisi okumayacak ama kendi çocuklarını okutacaktı.Çünkü dünya değişiyor,insanlar,geleneklerde değişecekti.Öğrencilerimle aramızda çok sıcak bir bağ kurmuştuk günler aylar geçiyor okuma yazmayı kolay öğrenmiştik.Onlar bana Kürtçeyi ben onlara Türkçeyi öğretmiştim.Okulda sürekli Türkçe konuşuyorduk.Hayaller kuruyorduk öğrencilerimle ilerisi için .Bazısına sen öğretmen olacaksın kimine sen doktor,sen mühendis diyordum.İçlerinde Murat adında bir öğrencim ayağa kalkarak öğretmenim bizim köyden şimdiye kadar hiç üniversite okuyup ta meslek sahibi olan çıkmadı dedi.Belki sen ilki olursun Murat demiştim.Araya yaz tatilleri de girse okulların açılmasını dört gözle bekler bu zor şartlarda öğretmenlik yapmaktan çok büyük haz alıyordum çünkü seviyordum mesleğimi.5 yıl bu köyde görev yaptıktan sonra memleketin batısında bir ilçeye tayinim çıkmıştı.Veda çok zor olmuştu.Adetleri gereği yabancı bir erkeği görünce baş örtüsüyle ağzını kapatan kadınlar bile okul bahçesine kadar geldiler vedalaşıp helalleştik.Köylüler de gitmemi istemiyordu.Ama artık veda zamanıydı.Öğrencilerimle de ağlaya ağlaya vedalaştık.Hayatımda yaşadığım asla unutamayacağım çok güzel bir deneyimdi bu.Sultan Alparslan’ın mirası bu kadim topraklara buruk ve hüzünlü bir şekilde veda ettim.

     Aradan geçen uzun yıllar sonra bir gün sosyal medya hesabımda şöyle mesajlar gördüm.

 
…….Hocam tam olarak emin değilim ama %99 sizsiniz en sonun da buldum sizi ben öğrencinizim size çok şey borçluyum sizi bir kere daha görmek için elimden geleni yaparım beni severdiniz Muştan öğrenciniz. yani kısacası sizi bir kere daha görüp yıllardır en sevdiğim öğretmenim dediğim kişiyle bir kere daha konuşmak istiyorum….

…….Hocam sizin sayenizde şuan Sakarya Üniversitesinde psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümü ikinci sınıf okuyorum sizin de dediğiniz gibi okudum ve gayet de iyi bölümde okuyorum.

…….Sizinle ilk tanıştığım gün hala aklım da siyah bir takim elbise o üst sınıfın önünde oturuyordunuz özellikle verdiğiniz sözü hiç unutamıyorum bütün öğrencilerin okuma yazma öğreneceklerini söylemiştiniz ve sonra en kötü öğrenci bile okumayı öğrenmişti siz hem benim idolüm hem de kahramanım olmuştunuz o yaşımda.

         Ardı ardına gelen mesajları okurken duygulandım.Gözyaşlarıma hakim olamadım. 2005 yılında ayrılmıştım Muş’dan.Aradan uzun zaman geçmişti ama onlar benim ilk öğrencilerimdi.Hemen tanıdım tabi öğrencimi Murat’dı bu.Üniversite okuyor, öğretmen olacaktı.Ve mesajında bu sizin sayenizde diyordu.Gözlerim dolu dolu olmuş mutlu olmuştum.Bu mesleğin nirvanası tam da burasıydı işte.Demek ki görev şimdi tamamdı.İmkansızlıklar ve yokluklar içinde masum yüreklere atılan her tohumun gün geçtikçe meyveleştiğini görmek kadar bir insanı mutlu eden başka bir haz var mı ki bu dünyada...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hasan ŞAYIK Arşivi