Bir öğretmenin ders giriş çıkış saatlerine dikkat etmesi

Bir öğretmenin ders giriş çıkış saatlerine dikkat etmesi
İnsanoğlu bu, kendinin 5 kuruş başkasında alacağı olsa, sürekli o alacağı aklına gelir durur...

Veya o kişiyi gördüğünde hemen o kişiden hakkını istemek aklına gelir...

Hatta bazılarının aklından hiç çıkmaz ve gece uyku dahi uyuyamaz, alacağını tahsil etmek için...

ÖĞRENCİNİN HAKKI, DAKİKASI DAKİKASINA DERS ALMAKTIR

Öğretmenlik kutsaldır…

Öğretmenlik en kritik mesleklerden biridir...

Fakat öğretmenin yükümlülükleri, şartları ve sorumlulukları ağırdır...

İlkokulda öğrenciyken bir tane sınıf başkanı seçilir, zil çaldığı zaman herkes sınıfına girer, sınıf başkanı bu esnada öğretmenin masasına oturur, sözüm ona öğretmeni temsil eder…
Konuşanları tahtaya yazar…
Zil çalmış olmasına rağmen, (herkes değil) öğretmen 5-10 dakika sınıfa geç gelir… Öğrencilerin bilgi haklarını çaldığı yetmiyormuş gibi...

Eskiden, bir de, bakar, tahtaya ismi yazılı olanlar varsa tahtaya çıkarır ve ardından bir güzel azar, tokat, dayak faslı çeker, dayak yetmemiş gibi, 5 dakika falan bağırır, çağırır, sonra derse başlarlardı...

Zaten o saatten sonra ne ders, ne sınıf, ne öğretmenlik, ne öğrencilik kalır…

İYİ Kİ AHİRET HAYATI, İYİ Kİ HESAP VE İYİ Kİ CENNET VE CEHENNEM VAR...

Şimdi yukarıda anlatmış olduğum saçma sapan abuk sabuk bir anlayış ve bir uygulamanın sonucunda, bu dayak yiyen ve ardından fırça yiyen, korkan, ürken, minicik çocuklar, öğretmenin anlatmış olduğu sözüm ona dersi nasıl anlayacak?

Tabi ki anlamayacak…

Zaten sırf konuştu diye bir kamyon sopa yemiş, sonra fırça yemiş, ardından daha kendine bile gelemeden o öğretmen o çocuğa soru sormuş, çocuk daha kafasını bile toparlayamamışken sırf soruyu bilemediği için ardından bir sopa daha...

Eğitim-öğretim sistemi değil sanki, Çin işkence sisteminden farkı kaldı mı?

Bu anlayış yüzünden, sırf bu çarpık uygulamalar yüzünden, bizim jenerasyondan kim bilir kaç öğrenci okulu bırakmak zorunda kaldı...

Şimdi bu öğretmenler o çocukların haklarını nasıl ödeyecek?

Henüz 5 yaşında iken, öğretmenimizin izinli olduğu bir gün yerine gelen geçici görevli öğretmen sınıfta kafama kocaman demir çubuk ile vurmuştu, sadece arka sıramdaki arkadaşımın kokulu renkli silgisine dönüp baktım diye, hastanelik oldum, müdür bey de o öğretmeni okuldan apar topar kaçırdı, babam peşinden yıllarca koştu, bulamadı...

Şimdi bu öğretmenlik mi oluyor? Bu kutsal meslek anlayışı mı oluyor?

Bu dünyada kaçtı, kurtuldu. Ahirette tabi ki 5 yaşındaki küçücük bir kız çocuğunun hakkı için, iki elim yakasında olacak, o zaman hiçbir yere kaçamayacak, saklanacak bir yer bulamayacak, onu kaçıran bir müdür bey olmayacak...

“Zalimler için yaşasın cehennem!” diyorum sırf bu yüzden...

İlahi adalet, yıllar sonra karşılaştık, müfettiş olmuş, herhalde beni hastanelik ettiği için ceza alacağı yerde, ödül olarak kendisini terfi ettirmişler… 

Beynime o meymenetsiz yüzü nasıl kazındıysa, anında tanıdım o merhametsiz yüzü… Teftiş toplantısında herkesin içinde yüzüne vurdum yıllar önceki acımasızlığını, hak ettiği kadarını olmasa da rezil ettim, tabi ki yüzsüz bir şekilde inkar etti ama o mikro mimikler var ya… 18 yıl sonra yüzünü tanımış olmamın verdiği huzursuzluk ve şaşkınlık onu ele verdi, tüm o riyâkâr maskesinin derinlerinde…

Böylesi bir öğretmenden başka ne beklenir ki?

Böylesi, sözüm ona öğretmenler, bu kutsal öğretmenlik mesleğinin tam anlamı ile yüz karalarıdır...

ÖĞRENCİLERİN ÖĞRETMEN ÜZERİNDE HAKLARI ÇOKTUR

Hem devlet memuru ol, hem bir sınıf dolusu çocuğun sorumluluğunu al, hem öğretmen olmak için, atanmak için can at, canla başla kurslara git, senelerce KPSS çalış, sonra öğretmen olunca, ohhhh, keyfi olarak çay-kahve içeceğim diye derslere geç gir veya sağlığa zararlı tütün mamulleri yüzünden sabi çocukların ders haklarına tecavüz et...

Zorda kalırsın, hastalık olur, öğrencilerle ilgili acil bir durum gelişir, acil toplantıya çağrılırsın, idareye bilgi vermek durumunda kalırsın, bunlar ayrı… Hepimiz insanız sonuçta, bu gibi zorunlu haller dışında, öğrencilerin ders saatlerinden keyfi olarak çalmak, bana göre hem zaman hem bilgi hırsızlığıdır…

Çünkü öğretmen tüm sınıftaki öğrencilerine o bilgiyi dakikası dakikasına anlatmak zorundadır...

Sonuçta devlet öğretmenlere dakika dakikasına hesaplayıp da ay sonu o maaşı ödüyor...

Keyfi olarak derslere geç giren, o maaşın tümünü haketmemiş oluyor, ama yine de alıyor, o zaman da haram yiyor işte, bunu da buradan söylemiş olayım...

SINIF ADALETİ 

Bir öğretmenin en çok dikkat etmesi gereken konuların başında da, sınıftaki adalet mekanizmasını en doğru şekilde işletmesi gelir...

Bir öğretmen bu çalışkan, bu süper zeka, bu dahi diye ayrım yaparsa…
Veya bu filan feşmekanın, avukatın, mühendisin, dekanın, müdürün, kaymakamın, Vali Bey’in veya Vali Hanım’ın çocuğu diye, sürekli ona farklı bir tolerans, farklı bir ilgi, alaka gösterirse; kısaca ayrımcılık yaparsa, yine sınıftaki diğer öğrencilerin, sabilerin haklarına girmiş olur...

SINIFTAKİ TÜM ÖĞRENCİLER EŞİT HAKLARA SAHİPTİR 

Sınıfta adaletsizlik yap yap, yıl sonu geldiğinde veya öğrenciler mezun olurken;  keyfi olarak iki kahve sohbeti yapacam diye veya müdür beyden imtiyazlıyım diye geç gir sınıfa, çocukların bilgi öğrenme dakikalarından çal, sonra çocuklardan helallik iste… 

Sabi çocuk, ne desin? Ya öğretmenini çok sevdiğinden, ya korkusundan veya başka nedenlerden dolayı “Helal olsun” diyecek…

Fakat o işler, işte öyle olmuyor...

Öğrencileri arasında adalete çok dikkat eden, onların bireysel haklarını gözeten bir bilinçle hareket eden, dakikası dakikasına derslerine girip çıkan öğretmenleri canı gönülden kutluyorum, bu kutsal mesleği hakkı ve hukuku ile yaptıklarından dolayı...

İyi ki varsınız…

İyi ki bu kutsal mesleği yapıyorsunuz...

Meryem Çıldır

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.