Süleyman PEKİN

Süleyman PEKİN

SURİYE POLİTİKAMIZIN KUYRUKLARI BİRBİRİNE DEĞERKEN

Kadılığı sırasında Nasrettin Hoca’ya adamın biri gelip başından geçen olayı anlatmış ve sormuş: ‘Haklı değil miyim Hocam?’ ‘Haklısın’ demiş Hoca. Sonra başkası gelip aynı olayı kendine göre anlatıp sormuş: ‘Haklı değil miyim Hocam?’ ‘Haklısın’ demiş yine Hoca. Adam gittikten sonra Hanımı içerden seslenmiş: ‘Efendi, ikisine de haklısın dedin; birisi haksız olmalı değil miydi?’ dediğinde ise Hoca ‘Galiba sen de haklısın Hanım’ demiş.

            Bizim Suriye politikamızda bir Amerika haklı, bir Rusya haklı ama çoğu zamanda Esad Rejimi de haklı. İdlip’te ÖSO’cular için Rusya ile anlaşıp bir düzine Gözlem Noktası kurduk; Menbiç’te PYD’ye karşı ABD ile anlaşıp hem Süleyman Şah Türbesi’ni eski yerine iade ettirip hem de Amerikalıların boşaltacağı yerlerde yeni Güvenli Bölgeler oluşturmak istedik; bu arada Dışişleri Bakanımızın ağzından ‘Demokratik seçimleri kazanması durumunda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la çalışabileceğimiz’i söyleyerek Rejim’e göz kırptık.

            Fakat Heyet Tahrir’uş-Şam (HTŞ) örgütü Özgür Suriye Ordusu’ndaki (ÖSO) Türkiye destekli guruplarla çatışarak İdlip’te üstünlüğü ele geçirdi. Amerika, ha çekildi ha çekilecek derken Menbiç’e Rus kuvvetleri ve Esad Ordusu’na bağlı birimler yerleşti. “Fırat’ın Doğusu”nda da Tampon Bölge oluşturmak için ABD ile anlaşmışken Amerika’nın çekeceği askerleri Kuzey Irak’a bu Tampon Bölge’yi korumak için konuşlanacağını öğrenince ve “Kürtlere saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz” tehdidini yiyince herşey daha da karıştı.

            ‘Yedi Kocalı Hürmüz’vari taviz eksenli dengelerden denge üretme politikasıyla buraya kadarmış. Zira fiilî durumun hukukî duruma dönüşme riski var ve bu risk hem Suriye’de iç savaşın nihaî dengelerini sabitleyerek ülkenin bölünmesini hem de düşük profilli bile olsa 2020’li yıllarda da sürüp gitmesini içermekte. Dolayısıyla bu aynı zamanda Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi bir yana; artması, eksilmemesi demek. Önceki ihale Davut-oğlu’na kalmıştı, bakalım bu ihale Çavuş-oğlu’na mı kalacak?

            Mevcut durum, ABD’nin Irak’ı parçalamadaki ilk adımı olan 32 ilâ 36. Paraleller arasını Uçuşa Yasaklı Güvenli Bölge ilân ettirerek orada Çekiç Güç adı altında asker konuşlandırmasını ve bir düzine yıl sonra da Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulmasını nasıl sağladıysa aynı filmin ikinci bölümünün Kuzey Suriye’de sahneleneceğini anımsatıyor. Devletimizin en üst kademelerince açıklanan ‘Kürtlerin hâmisi olma’ ve ‘Sağlıklı iletişim kurma’ gibi cümlelere bakınca Kuzey Irak’takinden sonra Kuzey Suriye’de kurulacak Kürdistan ihalesine de girdik diye düşünüyor.

            Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times Gazetesi’nde İngilizce yayınlanan makalesinde geçen “Atılması gereken ilk adım, Suriye toplumunun tüm kesimlerinden savaşçıları kapsayan bir istikrar gücü kurulmasıdır”, “Türkiye’nin gözetiminde, şu anda YPG veya DEAŞ terör örgütlerinin kontrolünde olan Suriye toprakları, halk tarafından seçimle belirlenen yerel meclisler tarafından idare edilecektir”, “Suriye’nin kuzeyinde, nüfusunun çoğunluğu Kürt olarak yerlerde kurulacak yerel meclislerde Kürt toplumunun temsilcileri çoğunluğu oluşturacak; ancak diğer tüm kesimlerin adil bir şekilde siyasî temsil hakkından faydalanmaları sağlanacaktır” cümleleri de bu kanaatimizi pekiştiriyor.

            Öyleyse işin sonu nereye varır? Örneğin 2030 gibi bir tarihte Kuzey Irak’taki Barzanî Kürdistanı’yla (bizce Kürdisrail) Kuzey Suriye’deki PYD Kürdistanı’nın (bizce Kürdermenistan) Kantonları federatif olarak birleşerek United of Kurdistan’a dönüşür mü? Bu hengâmede Kandil’in İran tarafındaki Kürdistan Eyaleti (Kurdistan Province) ve Türkiye’nin Güneydoğusundaki eyaletvari bazı oluşumlar bu Birleşik Kürdistan’la ortak ekonomik işbirliği adı altında iktisadî konfederasyonlar kursa bir BOP hayâli olan The Great Kurdistan gerçekleşmiş olmaz mı?

            Kezâ bir düzine yıl sonra 90 milyona varan Türkiye nüfusunun % 10’u Ortadoğulu olduğunda çaktırmadan İki Partili kıldığımız Cumhurbaşkanlığı Sistemi nereye evrilecek ve ülke içindeki Türkiyeli – Suriyeli Kutuplaşması nerden patlak verecek, bilmiyoruz. Bildiğimiz; tilkilerin kuyrukları birbirine karışmaya başladı. Allah sonumuzu hayretsin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Süleyman PEKİN Arşivi